Tarihte iki farklı malın değişimi için kullanılan takas sistemini para kavramının başlangıç noktası kabul edersek; altın, gümüş, tuz ve deniz kabukları gibi değeri olan mallar, ardından metal sikkeler ve son olarak yaşadığımız çağda kâğıt, dijital ve kripto ile paranın evrimine devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu dönüşüme dair en iyi yorumu, Charles Eisenstein “Kutsal Ekonomi” kitabında şöyle yapıyor: “Antik çağlardan bu yana düşünürler, basit bir işaretin bir maden ya da kâğıt parçasına bu gücü bağışlamasına hayret etmişlerdir.” Düşünürlere katılıp hayretle paranın bu serüvenini izlemeye devam ederken, bazı gerçekleri de kabul etmek zorundayız.

Sadece hayatta kalmak için değil, geleceğe bakabilmenin ve “iyi bir hayat yaşadım” diyebilmenin yolu da parayla ilişkimizden ve onu yönetebilmemizden geçiyor. Para demek ekonomi demek. Peki hepimiz ekonomiden anlamak zorunda mıyız? İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez “Örneklerle Kolay Ekonomi” kitabında konuya şöyle açıklık getiriyor: “Ekonomi bilmek bir işe yarar mı? Yoksa yalnızca sayılara ve oranlara bakıp günlük yaşamda işimize yaramayan anlamlar çıkarmakta mı kullanılır? Ekonomi bilgisi her iki işe de yarayabilir. Örneğin kazancınızı artırmanızı ya da harcama tercihleriniz arasından doğru seçimleri yapmanızı sağlayabilir. Ekonomi bilginizi belirli bir düzeye çıkarabilirseniz, hisse senedi piyasalarında olan biteni yakından izleyip para kazanabilirsiniz. Ama aynı zamanda da paranızın fazla risk altında kalmamasını tercih ediyorsunuz. İşte ekonomi bilgisi orada işinize yarayabilir. Kuşkusuz yatırımları yönetmek ve seçenekler arasında karar almak derin bir ekonomi politikası gerektirir.”