Şu sıralar gece hayatı senin müziklerinle renkleniyor. Arkestra, Peninsula ve Soho House gibi İstanbul’un en gözde mekânlarının DJ’isin. Nasıl başladı müzik yolculuğun?

Müziğe ilgim çok küçük yaşta başladı. Anne ve babamın çok fazla etkisi olduğunu düşünüyorum; evdeyken her türden müzik içeren bir arşivden hep arka planda müzik çalardı. Lisede en yakın arkadaşlarımdan Akın Paksoy ile birlikte müzik üzerine saatlerce sohbet eder, birbirimize bulduğumuz ve çok iyi olduğunu düşü ndüğümüz parçaları gösterirdik ve bu aramızda tatlı bir rekabete dönüşmüştü. Bu dönemde bireysel müzik anlayışımız ve kütüphanemiz çok gelişti. Üniversiteye geçtiğimde ise Hollanda’da rave kültürü ile tanıştım ve event’lere gitmeye başladım. Binlerce insanın bir arada bu kadar eğlendiğini gördüğümde, ben de çalmak istediğime karar verdim. İstanbul’a döndüğümde Bebeköy Backyard’da resident olarak çalmaya başladım, daha sonra yarış kariyerime öncelik verdiğim için bir süre ara verdim. Geri dönmeye karar verdiğimde Soho House ile çalışmaya başladım. Zaman içinde önce Arkestra ve daha sonra Peninsula’dan resident DJ’lik teklifleri geldi ve şu an bu şekilde devam ediyor.